Hergünebi'şey.
Antibiyotikler
Geri Dön

Antibiyotikler

Una
Una

Hasta olduğunuz zaman ne yaparsınız?

Eğer çok ağır bir hastalık değilse ve günlük hayatınızı büyük ölçekte etkilemiyorsa muhtemelen biraz bitki çayı, iyi beslenme ve bolca dinlenme ile kendiliğinden iyileşmesini beklersiniz, değil mi?

Eğer günlük hayatınızı oldukça aksatan, çok daha ağrılı ve sancılı bir hastalıksa ya da daha önce hiç karşılaşmadığınız türden bir rahatsızlıksa muhtemelen bir doktora danışırsınız.

Peki bu doktor size nasıl yardımcı olur? Şikayetlerinizi dinleyip kan tahlili sonucunuza da baktıktan sonra ağrılarınız için ağrı kesici verip size dinlenmenizi söyler muhtemelen. Eğer daha ciddi bir durum ile karşılaşırsa da size semptomları geçirecek ilaçlar değil de doğrudan hastalığın geçmesine yardımcı olacak ilaçlar yazar.

Bu ilaçları bir düşünün. Eminim aklınıza ilk antibiyotikler gelecektir. Hani eskiden ufacık bir hastalık da ilk tavsiye edilen ve içilen ama zamanla bunun tehlikeli bir şey olduğu anlaşılan ve artık daha az tavsiye edilen şu antibiyotikler.

Sahi neden artık antibiyotiklere eskisi kadar sık rastlamıyoruz? Belki bu konu hakkında bir şeyler duymuş ya da okumuş olabilirsiniz. Gelin bu konuya önce antibiyotiklerin ne olduğunu ve nasıl bu hastalıklara yenmemizde bize yardımcı olduğunu öğrenelim, ardından neden eskisi kadar yaygın olmadığına bir bakış atalım.

Antibiyotikler bazı hastalıkları önlemek ya da tedavi etmek için kullanılan ilaçlar. Bazı diyorum çünkü her hastalığa karşı etkili değiller. Antibiyotikler bakteri kaynaklı hastalıkların önlem ve tedavisinde kullanılırlar. Daha önceki hastalık yapıcı mikrop teorisi yazımızdan da hatırlayacağınız üzere hastalık yapıcı organizmalar yani patojenler bakteri, virüs ya da mantar kökenli olabilir. Bu yüzden her hastalıkta antibiyotik kullanılmamalıdır çünkü viral (virüs kaynaklı) ya da fungal (mantar kaynaklı) hastalıklara hiçbir etkisi olmayacaktır. Bu konunun detaylarına bir sonraki antibiyotik yazımda gireceğim. Şimdi antibiyotiklerin çalışma prensibi üzerinden devam edelim.

Antibiyotikler bazı bakteriyel hastalıkları önlemek ya da tedavi etmek için kullanılan ilaçlardır ve farklı antibiyotikler farklı mekanizmalara sahiptirler.

Şu anda yüzden fazla antibiyotik türü olsa da bu antibiyotikler özünde bakteri hücrelerinin ya üreyerek çoğalmasını ya da bazı önemli hücresel faaliyetleri yerine getirmesini engelleyerek onları öldürür ya da onları zayıflatarak bağışıklık sistemi hücrelerimiz tarafından yok edilmelerini kolaylaştırır. 

Antibiyotikler bu üremeyi ya da hücresel faaliyetleri farklı yöntemlerle çalışarak engelleyebilirler. Kimi antibiyotik bakterinin hücre duvarı üretmesini engeller. Bazıları ise var olan hücre duvarının bütünlüğünü bozarak hücre içine aşırı miktarda su almasına sebep olur ve bakteri hücresi artan basınçtan ötürü patlayarak ölür. En çok bilinen antibiyotik olan penisilin bu yöntemle çalışır. Bunu tıpkı dairenizin giriş kapısı gibi düşünebilirsiniz. Evinize bir misafir ya da kurye geldiğinde kapınızı gönüllü olarak açarsınız ve gerektiğinde de kapatırsınız. Bakteriler de benzer şekilde gerektiğinde hücre içine su alır ve gerekmediğinde almaz. Ancak evinize girmeye çalışan bir hırsız kapıyı zorlayarak açabilir ve bu da evinizin güvenliğini tehlikeye atar. Benzer şekilde penisilin de hücre duvarını tahrip ederek suyun hücre içine girişini hızlandırır.

İlk antibiyotik olan penisilin Alexander Fleming tarafından 1928 yılında kaza eseri bulunmuştur. Fleming Staphylococcus bakterisi üzerine çalışırken ekmek küfünün çevresinde hiç bakteri büyümediğini fark etmiş ve bu küfün bakteri gelişimini engellediğini keşfetmiştir.

Kimi antibiyotikler ise hücrenin yeni DNA ya da protein üretmesini engelleyerek bölünmesini durdurur. Bir bakteri hücresi bölünerek iki yeni hücre oluşturmak için kendi DNA’sını da iki katına çıkarmalıdır ki hayatta kalmasını sağlayan tüm genetik bilgiyi yeni hücrelere aktarabilsin. Kinolon gibi bazı antibiyotik türleri de bu DNA çoğalmasında görevli önemli enzimlerin çalışmasını engelleyerek hücreyi bölünmesini ve çoğalmasını durdurur.

Bazı antibiyotikler sadece tek bir tür bakteriye etki edebilirken (ki bunlara dar spektrumlu antibiyotik adı veriliyor) bazı antibiyotikler birden fazla bakteri türüne etki edebilir (bu tür antibiyotiklere de geniş spektrumlu antibiyotik deniyor).

1928’den 1987’ye kadar pek çok antibiyotik keşfedildi. Antibiyotik keşfinin altın çağı ise 1940-1980 yılları arasında yaşandı. Peki sizce neden her şey çok iyi ve güzel giderken bir anda antibiyotik keşfi durduruldu? Tam da altın çağındayken hem de!

Bu sorunun cevabı pek çok diğer sorunun cevabıyla aynı: para

Bu sorunu anlayabilmek için öncelikle şunu anlamamız lazım. Neden bu kadar çok çeşit antibiyotiğe ihtiyacımız var ki? Neden tıpkı insülin gibi tek bir tür ilaç tüm bakteriyel enfeksiyonları tedavi etmeye yaramıyor? Bu sorunun iki cevabı var:

1. Hastalık yapıcı mikrop teorisinden de hatırlayacağınız üzere farklı bakteriler farklı hastalıklara sebep olur ve her antibiyotik her bakteriye etki edemeyebilir.

2. Bakteriler var olan antibiyotiklere karşı direnç geliştirebilir.

Direnç mi? Antibiyotik direnci mi yoksa? Evet! Muhtemelen daha önce duymuş olduğunuz antibiyotik direnci. Yazının başında bahsettiğimiz antibiyotik kullanımındaki yaygınlığın azalmasının ana sebebi işte bu direnç. Bir sonraki yazımda daha detaylı değinecek olsam da kısaca antibiyotik direnci bakterilerin onlara başarılı bir şekilde etki etme yeteneğine sahip olan antibiyotiklerden zamanla farklı mekanizmalardan ötürü artık etkilenmemeleri durumudur. Bu sebeple aynı bakteriyle mücadele edebilmek için düzenli olarak yeni antibiyotik bulunması bir nevi zorunluluk haline geldi.

Ama durun! Az önce 1987’den beri yeni antibiyotik keşfedilmediğini söyledim. O zaman bakteriler artık antibiyotiklere karşı direnç geliştirmiyor mu? Tam aksine. Onlar biz antibiyotikleri yanlış bir kullanmaya devam ettikçe son gaz direnç geliştirmeye devam ediyorlar. Ama biz yeni antibiyotikler keşfetmeyi bıraktık. Çünkü hiç de kârlı bir iş değil.

İlaç firmaları sürekli yeni bir ilaç keşfedip kısa süre kullanıldıktan sonra yeni ilaç keşfetmenin; diyabet, tansiyon gibi hayat boyu devam eden kronik rahatsızlıklar için ilaç keşfetmekten daha az kâr getirdiğini fark ettiklerinden biri yeni antibiyotik keşifleri durma noktasına geldi. Bu yüzden bu direnç mevzusu oldukça ciddi bir halk sağlığı problemi hâline gelmeye başladı. 

Post image

Bugün de sizlere kısaca antibiyotikleri ve çalışma mekanizmalarını anlattım.

Gelecek yazımda da sonlara doğru hafifçe değindiğim antibiyotik direncinden ve bu sorunla nasıl savaşabileceğimizden bahsedeceğim.

Bu İçeriği Paylaş