Geçen yazımızda antibiyotiklere kısa bir giriş yapmış ve antibiyotik direncine hafif bir değinip gelecek yazıda görüşmek üzere demiştim. Şimdi antibiyotik direnci nedir ne değildir, ona bir değinelim.
Bir önceki yazıda da bahsettiğim üzere antibiyotikler özünde bakteri hücrelerinin üremesini ya da elzem hücresel faaliyetlerini yerine getirmesini engelleyerek onların ölümüne sebep olur ve bu ilaçlar sadece bakteriler üzerinde etkilidir; virüslere ya da mantarlara etki edemez. Bunun sebebi ise antibiyotiği oluşturan moleküllerin sadece bakteri hücresine özgü molekülleri tanıyabiliyor olması. Bu tanıma özelliğini her ne kadar tam anlamıyla karşılamasa da şöyle düşünebilirsiniz. Dünya üzerinde birçok kilit ve bir o kadar da anahtar bulunmakta. Çoğu anahtar çoğu kilide oturabilir ama o kilidi açamaz. Sadece o kilide özel yapılmış anahtar o kilidi açabilir. Benzer şekilde bakteri hücresinde de pek çok molekül bulunmakta ancak her antibiyotikteki molekül bu bakteri moleküllerine bağlanamaz, bağlansa dahi etki edemez. Sadece o bakteri molekülüne özgü üretilmiş o antibiyotik molekülü bağlanıp etki edebilir. Bu yüzden antibiyotikler virüs ya da mantar hücresine bağlanıp bakteri hücresinde gösterdiği etkiyi gösteremez. Hatta her antibiyotik her bakteri hücresine de etki edemez. Daha önce bu tür antibiyotiklere dar spektrumlu antibiyotik dendiğini öğrenmiştik. Dar spektrumlu antibiyotiklerin aksine geniş spektrumlu antibiyotikler çoğu zaman çok temel hücresel süreçleri hedef aldıkları için farklı türdeki bakterileri de etkileyebilmektedir. Ancak bu antibiyotiklerin de çalışmadığı noktalar olmaktadır. Özellikle geniş spektrumlu antibiyotiklere dem vuran bu noktalar pek çok sebepten kaynaklanabilir ancak antibiyotik direnci bu konuda en büyük paya sahip.
Antibiyotik direnci başta antibiyotikten etkilenebilen bakterilerin zamanla çeşitli yollarla bu ilaca karşı bağışıklık geliştirmesi durumudur. Normalde bakteriye etki edebilen antibiyotik artık etki edememeye başlar ve tedavide başarısız olur. Bakteriler bu “bağışıklığı” ya da direnci farklı yöntemlerle geliştirebilir. Bunların başında ise mutasyon gelir. Bir bakteri çoğalmak için bölünürken DNA’sını da çoğaltır ve bu çoğaltma esnasında bazı hatalar meydana gelebilir. Bu hata sonucu yeni üretilen DNA baştaki DNA ile tıpatıp aynı olmaz. Bu farklılıklar mutasyon olarak adlandırılır ve çoğu zaman pozitif ya da negatif herhangi bir etkisi olmaz. Ancak bazen bu mutasyon sonucu antibiyotiğe karşı savunmasız olan bir bakteri ona karşı direnç geliştirebilir. Bu mutasyon asıl kilidin şeklinin değişmesine sebep olabilir. Bu şekil değişikliği yüzünden asıl anahtar o kilidi açamayabilir ya da kilide oturmayabilir. Üstelik bu bakterinin de bulunduğu popülasyon antibiyotiğe maruz kalırsa yüz binlerce bakteri arasından dirençli olan bu bakteri ve belki de başka birkaç bakteri antibiyotikten etkilenmeyerek sağ kalır ve zamanla çoğalarak ölen bakterilerin yerini doldurmaya başlayacaktır. Sonuç olarak da elimizde yüz binlerce hatta milyonlarca antibiyotiğe dirençli bakteriler olacaktır. Üstelik bu bakteriler onların antibiyotiğe karşı dirençli olmalarını sağlayan DNA’larını dirençli olmayan diğer bakterilere de aktararak onların da dirençli olmalarını sağlayabilirler.
Bu noktada bilinçli ve kontrollü antibiyotik kullanımı büyük bir önem taşıyor. Çünkü dikkatsiz kullanılan bir antibiyotik sadece hedeflediği bakterinin değil aynı zamanda başka antibiyotiklere karşı savunmasız olan bakterilerin de direnç geliştirmesine bu da uzun vadede bakteriyel enfeksiyonların tedavi edilememesine ve ölümlerle sonuçlanmasına neden olacaktır. Herhangi bakteriyel bir rahatsızlık ortada yokken (viral ya da fungal olması gibi) antibiyotik kullanımı vücudumuzdaki bakterilerden dirençli olanların sağ kalıp çoğalmasına (seçilmesine) sebep olacaktır. Bu kez bakteriyel bir hastalık geçirdiğimizde antibiyotik işe yaramayacak ve bizim yeni bir yöntem bulmamız gerekecektir.
Günümüzde halihazırda böyle dirençli bakteri sayısı oldukça fazla ve bazıları bilinen neredeyse tüm antibiyotiklere karşı da direnç geliştirmiş vaziyette. Yeni sınıf antibiyotik üretiminin neredeyse durma seviyesine geldiğini de düşünecek olursak ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuz aşikar. Bu noktada bilim insanları yeni yöntemler bulmaya çalışıyorlar. Sadece bakterileri hücrelerini enfekte edebilen virüslerin (yani bakteriyofajların) kullanımı bu yöntemlerden sadece biri. Ancak bu yöntemlerin birçoğu henüz araştırma aşamasında ve endüstriyel manada üretilip dağıtıma çıkabilecek seviyeye gelmek için daha çok araştırma ve klinik deney gerekiyor. Bu yüzden elimizdeki antibiyotikleri oldukça dikkatli ve sadece gerektiği yerde kullanmaya özen göstermeli, antibiyotik atıklarını da kontrollü bir şekilde ortadan kaldırmalıyız. Bu antibiyotik direnci bilinci sadece bilim insanları ya da sağlık çalışanlarını değil devlet başkanlarından fabrika işçisine kadar herkesi kapsamalıdır.
Kısaca antibiyotik direnci dikkatsiz ve aşırı antibiyotik kullanımının bir sonucu olarak ortaya çıkmakta ve dirençli bakterilerle savaşmak için başka bir yöntemimiz henüz yok. Bu yeni yöntemleri geliştirmek kadar direncin oluşmasını da önlemek 7'den 70'e herkesin sorumluluğu olmalı çünkü bu sorun hepimizin sorunu.
Konu ilginizi çektiyse ve daha detaylı bilgi edinmek isterseniz birkaç video bağlantısı bırakıyorum, onları izleyebilirsiniz.
TED-Ed: Antibiyotik Direnci Neden Olur? https://www.youtube.com/watch?v=znnp-Ivj2ek
TED-Ed: Antibiyotik Direnci Sorunu Nasıl Çözülür? https://www.youtube.com/watch?v=ZvhFeGEDFC8